Human Papillomavirus (HPV), epitelyal hücreleri enfekte eden, çift sarmallı DNA yapısına sahip ve türler arası genetik çeşitliliği oldukça yüksek bir virüs grubudur. Dünya genelinde kadınlarda servikal kanserin, erkeklerde ise penis ve orofaringeal kanserlerin başlıca nedenleri arasında yer alır. HPV enfeksiyonu genellikle asemptomatik seyreder; ancak bazı genotipler, zamanla premalign lezyonlara ve invaziv kansere dönüşebilir. Bu nedenle HPV genotiplendirme süreci, hem bireysel sağlık yönetimi hem de epidemiyolojik izlem açısından kritik bir moleküler tanı basamağıdır.
HPV genotiplendirme, enfekte bireylerden alınan biyolojik örneklerde bulunan HPV DNA dizilerinin tür düzeyinde tespit edilmesi sürecidir. Bu işlem, çoğunlukla moleküler biyoloji tabanlı tekniklerle gerçekleştirilir ve her HPV tipinin genomunda yer alan L1, E6, E7 gibi spesifik bölgelerin analizi yoluyla yapılır. Bu gen bölgeleri, hem tip özgüllüğü hem de onkojenik potansiyeli açısından değerlidir.
HPV genomu yaklaşık 8.000 baz çifti uzunluğunda olup üç temel bölgeden oluşur:
Genotiplendirme analizleri çoğunlukla L1 geni üzerinde odaklanır çünkü bu bölge genotipler arası yüksek varyasyon gösterir. Aynı zamanda onkojenik genler olan E6 ve E7, hücresel tümör baskılayıcı proteinler p53 ve pRb ile etkileşimleri nedeniyle tanısal ve prognostik açıdan önemlidir.
HPV genotiplendirme için kullanılan teknikler, hassasiyet, özgüllük, maliyet ve uygulama kolaylığı açısından farklılık gösterir. Başlıca yöntemler aşağıdaki gibi sınıflandırılır:
HPV genotipleri, epidemiyolojik çalışmalar ve hücre kültürü analizleri ışığında aşağıdaki risk gruplarına ayrılmıştır:
Genotiplendirme sonuçları, ASC-US, LSIL, HSIL gibi sitolojik bulgularla birleştirildiğinde, ileri tanı ve tedavi kararlarında yönlendirici olur.
HPV aşıları, en yaygın ve onkojenik HPV genotiplerine karşı bağışıklık sağlamayı hedefler. Günümüzde üç ana aşı türü mevcuttur:
Genotiplendirme sonuçları, aşı programlarının başarısını izlemek ve varyant oluşumlarını takip etmek açısından önemlidir.
HPV genotiplendirme, yalnızca bir tanı aracı olmanın ötesinde, kişiselleştirilmiş tıp uygulamalarının temel taşlarından biridir. Moleküler veriler ile sitolojik, histopatolojik ve immünolojik parametrelerin entegrasyonu sayesinde risk bazlı hasta yönetimi, etkin tarama programları ve aşılama stratejileri oluşturulabilir.